Mühendislik ve hukuk, iki önemli ilgi alanında ahkam kesen, "geçkin" bir mühendisin kaleminden.

Elektrikli Tramvay Albay Pirotsky İlişkisi

Pirotsky'nin Elektrikli Tramvay Deneyi

Elektrik mühendisliğinin ortak dili ANSI kodlarının standartlaşmasının 1928'deki bir yayınla başladığına ilgili yazımızda  değinmiştik. İlk yayında ekseriyetle elektrikli raylı ulaşımda kullanılan tanımlar vardır. Zira 1928’de elektrikli tramvaylar neredeyse 50 yıldır kullanımdadır. 19. yüzyılın son 20 yılına denk gelen elektrikli tramvay patlaması inanılmazdır. Ray üzerinde giden, atla çekilen vagonlardan atlar hızla kaybolmuştur.
Fyodor Apollonovich Pirotsky, bu hikâyenin kalbinde bir yerdedir ama onu duymamış olanlar çoğunluktadır. 25 yıl Rus Ordusunda çalışmış Ukrayna asıllı bu subay öldüğünde, naaşı ancak evindeki mobilyalar satılarak kaldırılabilmiştir. Bu dramatik son yazık ki onun yaptıkları ile hiç örtüşmez. Kendisinin Saint Petersburg’da dünyanın ilk elektrikli tramvayını başarıyla test eden kişi olduğu kabul edilir. Topçu subayı ama elektriğe meraklı Pirotsky, Saint Petersburg’un kuzeybatısındaki Sestroretsk’de 1876’da çalışmalarını yoğunlaştırır. Sestroretsk tüfek fabrikasını Rus başkentine bağlamak amacıyla, çalışmakta olan Fin-Rus demiryolu hattına, 1872’de  Beloostrov'dan ayrılan bir kol eklenmiştir. Bu hattın ömrü kısa olur, verimsizlikten işletilemez. Özel girişimciler, aynı hattı çok yakındaki Fin Körfezine de bağlamak, denizyolu bağlantılı kargo ve yolcu taşıma işi yapmak isterler (Miller Limanı, Miller Hattı). Ama hattın iskeleye bağlantısı coğrafi güçlükler nedeniyle tamamlanamaz. Pirotsky, hattın hiç kullanılamayan yükleme iskelesinde sonlanan, natamam 3,7 km’lik kısmında, topraktan rayları asfalt kullanarak izole edip doğru akımla uzak mesafe güç taşıma deneyleri yapar. Toprağa kaçağın önemsiz seviyede olduğunu ve yüksek verimle iletimin başarıldığını görür. Kullandığı demir rayın kesiti bir telgraf telinin 600 katıdır. Deney sonuçlarını makale olarak yayımlar. Dış politikadaki değişikler nedeniyle deneyler bitirilir (sayfiye yeri Sestroretsk’i Beloostrov’a bağlayan hat da 1886’da işletmeye kapatılır). Alttaki görsellerde başarısız Miller limanı ve ona bağlanan Miller hattı görülmektedir. 

Miller İskelesi Sestroresk
Sestroresk Miller Hattı

Pirotsky pes etmez. Başkentin Bolotnaya Caddesinde (1880 Eylül), dönüştürülmüş bir atlı tramvay aracı ile  doğru akım motorlu, iki raydan beslemeli ilk elektrikli tramvay testini başarı ile yapar. Hat sadece 85 metredir ve aracın hızı 10-12 km/h' i ancak bulur. Bir ay kadar çalışan bu araç, idareden teşvik ve onay çıkmadığı için ticari amaçla kullanıma giremez. Bunda o dönem Saint Petersburg’un imtiyazlı atlı tramvay şirketinin muhalefeti etkili olur. Bu direniş öyle etkilidir ki 5 yıl sonra Fin girişimi elektrikli tramvaylar Saint Petersburg yollarında çalışma iznini alamaz ve sadece kış sezonunda donmuş olan Neva nehri güzergahını kullanarak işleyebilirler. Atlı taşıtların imtiyazı 1902’ye kadar yürürlükte kalır, Westinghouse tarafından kurulan modern hatlarsa 1907’de açılır. 
Sırasıyla Melbourne, Saint Petersburg ve Berlin günümüzde dünyanın en uzun hafif raylı tramvay hattına sahip şehirleridir. 

Siemens Kardeşlerin Berlin Denemesi  

Telgraf "mucizesi" tarihte, sanayi devriminin öncüsü buharlı makinalardan sonraya; elektrikle aydınlatma ve elektrik motorlarının öncesine denk gelir. 1858’de kurulan İngiliz şirketi Siemens & Halske, Avrupa’da telgraf işinde çok hızla büyür. theiet.org’un öncüsü olan Telgraf Mühendisleri Birliği 1871’de kurulur. Aynı yıl, Birleşik Krallıkta, elektrikle çalışmak üzere inşa edilen ilk deniz feneri olan Souter Lighthouse açılır. O yıllarda Hannover’li Siemens kardeşlerden üçü (tamamı 14 kardeştir!) Avrupa’da üç merkezde çalışmaktadır; Berlin, Londra, Saint Petersburg. Rus başkentindeki küçük kardeş Carl Heinrich von Siemens ile kahramanımız Pirotsky’nin tanışıklığı, Mayıs 1881’de Berlin'de hizmete giren dünyanın ilk ticari elektrikli tramvayının önünü açtı denebilir. Berlin'li yetkililer Siemens'in girişimi için, başarısızlık endişesi ve halkın itirazları nedeniyle, şehrin çeperinde bir yer olan, Lichterfelde istasyonu ile Askeri Akademi arasını belirlerler. 2,5 km atlı tramvay hattı elektrikliye dönüştürülür (1880’de şehrin başka bir yerinde havai hat ile bir proje önerilir ama halkın muhalefeti aşılamaz). Hava hattına izin alınamadığından iki raydan enerjili, 180 V / 10 beygir gücünde elektrik motoru ile hat başarılı olarak işletilir. Demir çerçeveli, dört ahşap tekerli, 16 koltuklu araç, 20 km/h hıza erişiyor ve 50 kişi taşıyabiliyordur. Enerji, yakındaki bir buharlı jeneratörden gelmektedir. Aynı yıl Paris Elektrik Fuarında bir Siemens aracı sergilenir. 1883'te bu güzergaha hava hattı yapılır. Aşağıda aracın görseli ve tarife planının orijinali görülebilir.

Berlin'in elektrikli ilk tramvayı: Lichterfelde

Lichterfelde tramvayının orijinal tarife planı

İlk Tramvaylarda Elektriksel Güvenlik 

Pozitif ve negatif kutupların birer raydan iletildiği sisteme “raydan beslemeli”; sadece negatif kutbun rayda olduğu modern sisteme “raydan dönüşlü” denilebilir. Raydan beslemeli sistemin o yıllar için daha tehlikeli olduğu aşikârdır. 

İlk yıllarda ray dönüşlü sistemin tehlikeli olduğu şöyle durumların yaşandığı kaynaklardan öğrenilebiliyor. Araçta ray-tekerlek teması bir şekilde koptuğunda (korozyon, raydan çıkma, kötü temas, çamur vb.), dönüş yolu sürekliliği bozulduğunda, araç içi aydınlatmada vs. olabilecek bir kaçak sebebiyle araç, toprağa göre yüksek potansiyelde kalıyordu (çoğu durumda 600 V DC). Bu durumda sürücünün, araçla temasını keserek yere atlaması, aracın enerjisini ayırması ve yolcuları tahliye etmesi gerekiyordu. Raydan çıkılmayan durumlar için raya su dökerek kötü teması gidermek bazen çözüm olabiliyordu. 

Ray Açıklığı ile Roma Bağlantısı

Siemens’in Lichterfelde tramvayının ray açıklığı (içten içe ölçü), kaynaklarda 1 metre olarak verilir. Ancak dünyada ray açıklığı çoğunlukla(%60) 1435 mm olarak kullanılır. Elektrikli tramvaydan önceki atlı tramvaylarda, hatta "tüm yolların çıktığı" Roma İmparatorluğu dönemindeki atlı arabalarda da iki tekerlek arasının yaklaşık 1435 mm olarak kullanıldığı biliniyor. Bunun, iki atla çekilen bir Roma atlı savaş arabasının tekerlek açıklığından, yani yan yana bağlı iki atın arkasının (kıçının) genişliğinden gelen, yaygın ve oturmuş bir kullanım olduğu söylenebilir. Çok eskiden arabaların tekerlekleri yollarda derin, kalıcı izler oluşturduğundan, alışılmıştan farklı tekerlek açıklığında araçlar üretmek, konforsuz ve güvensiz bulunmuştur. Böyle olunca da bir endüstri standardı gibi bu ölçü kural olmuştur. Yuvarlanmamış, ara bir ölçü olan bu sayı İmperial ölçü biriminde de kolayca akılda tutulacak bir sayıya tekabül etmez ( 4 ft 8,5 inch). Ray açıklığının günümüzde kullanılan üç farklı standart tipi 1067, 1435 ve 1600 mm'dir.   

İstanbul'un Tramvay Tarihi 

Bir diğer imparatorluk başkentinin, İstanbul'un "inişli-çıkışlı" tramvay tarihini de özetleyerek yazıya devam etmek isabetli olabilir: Konstantin Karapano'ya verilen atlı tramvay inşa ve işletme imtiyazı ile 1869’da İstanbul Tramvay Şirketi kurulur. Yollar tramvay trafiğine uygun hâle getirilip Temmuz 1871’de Azapkapı-Beşiktaş, ilk atlı tramvay hattı açılır. Şirketin adı 1881'de Dersaadet Tramvay Şirketi olur. 

Elektrikli tramvay kullanımı ancak 1914'te başlar. Dersaadet (1931'den sonra ismi İstanbul olur) Tramvay Şirketi, 1927 yılında 31 km; 1935 yılında 35,5 km’lik hatta sahiptir (Rumeli yakasında). 1928'de ilk kez Anadolu yakasında Üsküdar-Bağlarbaşı-Kısıklı hattı açılır. 1935 yılında bu yakada yaklaşık 24 km’lik hat işletmededir. 

Yabancı şirketlerce işletilen elektrik, tramvay ve tünel işletmeleri 1939’da millileştirilir, İETT kurulur (İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri). Anadolu yakası hatlarının İETT'ye devri 1955'tir. 

1950’li yılların ikinci yarısından itibaren ülkede tramvay ilginç şekilde gözden düşer. 1956’da, 56 hatta 270 vagonla zirveyi gören ulaşım ağı, 1961’de Rumeliden; 1966’da karşı yakadan tamamen sökülür. 1961-1984 İstanbul'da trolleybüs dönemidir. 1992'de elektrikli tramvay İstanbul'a geri döner.  

Pirotsky-Perotsky 

Ukrayna'lıların övgü ile yad ettiği albayın, Finlandiya'da görevi sırasında hidroelektrik gücün kullanımını incelediği, havadan iletkenle elektrik iletme deneyleri yaptığına değinilmektedir. Yeraltına gömülü iletkenlerle elektrik taşımak ve ergitme amaçlı -yüksek- fırınlar üzerine de çalışmaları olan Albay Pirotsky hiç evlenmemiştir. Erken emekli edildiği için maaşı çok düşük olur. Amcasından kalan mirası, soyadındaki bir harf farkıyla alamaması (i-e) bir başka talihsizliği olmuştur.  

 

 

Kaynaklar:

https://terijoki.spb.ru/railway/rw_dir_sestr.php

https://poltava-future.com.ua/uk/eternal-yak-poltavecz-fedir-piroczkyj-vynajshov-pershyj-u-sviti-elektrychnyj-tramvaj 

https://www.wikiwand.com/en/articles/Fyodor_Pirotsky 

https://www.youtube.com/watch?v=nMVKKJWPmIw 

https://www.siemens.com/global/en/company/about/history/stories/first-electric-streetcar.html 

https://istanbultarihi.ist/226-cumhuriyet-doneminde-istanbulda-ulasim 

Patronun Gözünden Konkordato

Konkordato Nedir? Mitler ve Gerçekler

Konkordato, zora düşmüş ya da düşmesi olası şirketlerin (ve şirket ortaklarının) hukuk yoluyla borç ödemelerine ara vermesi, bunun getireceği "rahatlama" ile -ana faaliyetini de sürdürerek- düştüğü zor durumdan kurtulmayı denemesidir. Çeşitleri olsa da aşağıda anlatılanlar, en çok rastlanan “adi konkordato” üzerinedir.

Konkordato bir vaattir, beyandır. Zora düşen şirketin, adi alacaklılarına[1] ve mahkemeye, hayalini, krizden kurtulma projesini satabilme ihtimalidir. Hayalin "ütopik" olup olmadığını önce komiserler ve yargıç değerlendirir, onlar izin verirse bu kez de adi alacaklılar bu hayali oylarlar. Evet “seçmenler” için bir salon ve oy pusulaları hazırlanır.

Bu metni, hukuki alıntılarla ağırlaştırmadan sürdürmeyi deneyeceğiz. Medyada, haberlerde manşetler şöyledir, bilirsiniz. “Yeni konkordato dalgası!”, “Patronlar işin kolayını buldu!”, “Mahkemeler konkordato dağıtıyor”. Manşetlerden ve kimi durumlarda görülen "ütopyadan" konuya giriş yapabiliriz. 

Patron Samimi mi? 

Borçlu şirketin, alacaklılarına konkordato dava dosyasında açıkladığı vaadin ütopik olup olmadığına karar vermek için bazen asgari üç ay geçmek zorundadır. Nitelikli bir komiser kurulu, üç ayın bitmesini beklemeden de (mesela 20 gün içinde) mealen, “bu ütopyadır” diyerek süreci bitirtebilir. Alacaklıların hakkını korumak böyle olur. Ortada uygulanabilir bir konkordato projesi yoksa alacaklıları oyalamanın, borçluya hakketmediği ekstra vadeyi vermenin gerekçesi olamaz.  Borçlunun iyi niyeti, samimiyeti, kurtulma iradesi konkordato sürecinde ana omurgadır, yoksa yürümez. 

Mitler! 

Mahkemeler konkordato dağıtmaz! Hâkim(ler), dava açma şartlarını sağlamış bir dosyada üç ay geçici süreyi (mühlet) gecikmeksizin vermek durumundadır. Hemen komiser(ler) atanır ve ilk işlem aşamalarından sonra komiserler şirketle ilgili intibalarını oluşturmaya başlar. İşletmeyi, varsa şubelerini, depolarını gezerler. Borçlu iyi niyetli midir? Sunulan defterler, bilançolar, stoklar, varlıklar, kayıtlar ne anlatmaktadır? Stoklar, varlıklar vs. değerli midir? Borçlu, deyim yerindeyse, “çalıdan keçi yünü toplayıp eğirip satacak” bir "hikâye" peşinde olabilir mi?  

Şirket sahipleri eğer yanlış bilgilenip, yönlendirilmedilerse, konkordatoyu iyi anladılarsa son çare olarak bu yola giderler, zira çok çetin bir süreçtir. Borçlu şirket, faaliyetini bitirip iflas ederse adi alacaklılar ne tahsil edebilecek; konkordato başarıya ulaşırsa ne tahsil edecek? Yanıtı aranan soru budur! "Köprüden önce son çıkış!" Evet konkordato dosyasındaki “hayal projesi” bunu ispata çalışmak zorundadır. Patron şunu ilan eder. Örneğin: “Sayın mahkeme, 100 TL borcum var, zordayım, iflas etsem borcumun 30’unu ancak öderim çünkü iflasta elimdekiler ucuza gidecek. Bana fırsat verilirse, -örneğin- iki yıl içinde 100 TL’yi öderim, kimseye farklı muamele etmem, hatta borcun üzerine artırım da yapabilirim”. Evet, bu vaat konkordatonun özüdür. Başarılabilir mi? İlk üç ay içinde değerlendirecek olanlar komiserler; karara bağlayacak olan da mahkemedir.    

Daha iyi anlaşılması için iyi niyetli bir şirket sahibinin ağzından senaryo bir vaka anlatalım: “Hızlı büyüdük, bir ara siparişler yetişmiyordu ama aynı gemideyiz malum, memlekette işler daraldı. Stokta mal var ama sipariş gelmiyor, şu biten büyük işin çeklerini tahsil edemedik. Etkisi çok büyük oldu. Kredi limitlerimiz doldu. Personel de azalttık ama bu gidişle yıl sonuna kalmadan kilidi vururuz.”

Patron iyi niyetli ise şirketin içini boşaltmayı denemez. İyi niyet elbette soyuttur, komiser ve yargıç, niyetle, beyanla değil, bilanço ile ikna olur. Maksat gemiyi yüzdürmek, borç ödemek ise işini bilen hukuki ve mali danışmanlarla konkordato hazırlığına başlanır. Mali danışman işinin eri ise varsa patronun mal kaçırma teşebbüsleri, engel olur. Onu doğru bilgilendirir, varsa likit kaynağı, şirkete geri getirmesini ve konkordato gibi masraflı ve zahmetli bir “maceraya” girmemesini öğütler.  

Konkordato Anlaşması

Hazırlık Süreci: Makul Güvence Raporu ve Kurtuluş Planı 

Dava açma kararı verildi ise “makul güvence raporu” adlı bağımsız denetim çıktısını almak en kritik aşamadır. Yola girdikten sonra hazırlıkları gizli yürütmek önemlidir. Kimse şirketinin zora düştüğünün bilinmesini istemez. Tedarikçiler ürkütülmemelidir. Hazırlıklar yarıda kalabilir. Örneğin güvence raporu alınamayabilir.

Şirket, konkordato davasını hasımsız olarak açar, şirkete kefil olmuş ortaklar varsa (ki vardır) onların da davaya dahil olması neredeyse bir kuraldır. Davayı açmayı planladığınız tarihte 90 günden eski olmayacak biçimde, dönemsel bilançonuz titizlikle hazırlanır. Hesapların “sadeleştirilmesi” faydalıdır. Bu ara bilanço ile bağımsız denetime başvurarak makul güvence raporu almayı beklersiniz. Bir aya kadar sürebilir. Bağımsız denetim kuruluşlarının son dönemde suistimallerden ağır cezalar aldıkları, her şirkete rapor vermeyebileceklerini unutmamak gerekir. Makul güvenceyi alırsanız bu sizin bilançonuzun gerçek, doğru olduğuna mahkemeyi inandırmak için bir delildir. Avukatınız bu arada, varlıklarınızın, borçlarınızın, alacaklarınızın listesini hazırlar. Rehinli (araç) ve ipotekli (gayrimenkul) alacaklılar farklı liste yapılır.

Mali danışman patronla bir araya gelerek gerçekçi bir kurtulma projesi üzerine kafa yorar. Likidite bulma yolları, sermaye artışı, yeni ortak almak, yeni pazarlarda kârlı işler almak vs. nakit üretecek yollar aranır. Buradan ve asıl faaliyetlerden elde edilecek kazanç ile adi alacaklıların ikna edilebileceği bir ödeme planı üzerinde çalışılır. Bu plan, enflasyonist ortamda belki 2-3 yıl sonra hesabını kapatacak olan alacaklıların beklentilerini karşılamalıdır. Bu plan, vadeli olarak tüm borcu, belki artırımlı olarak, kimseye ayrıcalık yapmadan ödemeyi vaat eder. Bu iyi senaryoyla kıyaslanmak üzere; şirketin iyileşememesi, iflasının açılması halinde, alacaklıların -kötü senaryoda- eline geçebilecek miktarın projeksiyonu yapılır. Davada işler yolunda giderse, sadece adi alacaklıların, iyi senaryoyu kabul edip etmediklerini oylayacakları bilinmelidir. Senaryoda değişiklikler yapmaya dava boyunca imkân tanınabilir. Bu imkân vardır ama ilk senaryonuzun da ayakları sağlam basmalı ve komiserleri ikna etmelidir.

Adi konkordato davasının ileri aşamalarına dalarsak okuyucu ilgisinin azalacağını varsayıyoruz, "niş" birkaç konuya dikkatinizi çekerek ilerleyeceğiz. Yukarıda sözü edildiği gibi kötü niyetli ortakların varlığı, beraberinde kredilerin anlamsız kullanımı, mülk satışı, araç satışı gibi “ön ayarlamaları” gündeme getirebilir. Komiserler bunları fark edip süreci bitirebilirler.

Az Bilinen Önemli Detaylar 

Leasing sözleşmeleri konkordatodan etkilenmez, "leased" ekipman işletme devamlılığı için kritik ise borçları ödenmelidir. Komiserler bu ödemeye engel olmazlar ancak ödememek daha makul ise "leased" ekipman, borcu ödenmediğinden geri alınır.

Şirketin bankalarda takasa verilmiş, vadesini bekleyen, çek şeklinde aktifleri olabilir. Takastaki banka aynı zamanda alacaklılardan biri ise bunları vadesinde mahsup eder ve şirkete nakit girişine engel olur. Bu, yasaya aykırı olsa da mahkeme, konkordato içinde dahi buna engel olamayabilir.  

Adi konkordato alan şirketin, davadan sonra oluşacak borçlarını ödemesine engel yoktur. Hatta ödememesi sorun olur. Alacaklıların baskısından sıyrılan şirket eski veya yeni tedarikçileri ile "beyaz bir sayfa" açıp faaliyetini iyileştirerek sürdürmeli, mahkemeye komiserlerin sunduğu raporlarda, "iyileşme" görünür olmalıdır.

Konkordato davası mahkemece reddedilecek olursa yargıç, komiserlerden şirketin borca batıklık durumu hakkında rapor ister. Şirket malen borca batıksa mahkeme şirketin iflasına karar vermek zorundadır. Dava reddolmadan önce, şirket davadan feragat edecek olsa dahi borca batıklık sorgulanır ve dava iflasla sonuçlanabilir.   

Adi konkordato, adı üstünde elinde rehin, ipotek güvencesi olmayan alacaklılara (daha çok çek alacaklıları) önerilecek proje ile vücut bulur. Böyle olunca büyük oranda karşılıksız çek davası ile karşılaşmaktan kaçınanlarca tercih edilir. Aynı mantıkla, alacaklılarının ekserisi banka olan şirketler için bu yola girmek anlamsız olabilir.    

İyileşme emaresi göstermeyen şirketin davası komiserlerin raporu ile mahkemece her aşamada durdurulabilir. Burada komiserlerin “çıkar çatışması” tartışma konusudur. Özellikle banka alacaklıların iddiası: komiserlerin "ücret almayı sürdürmek için kötü şirketlere tahammül ettikleri", alacaklıları mağdur ettikleri yönündedir. Bunun çözümü için geçici mühlet bitiminde komiserlerin değiştirilmesi önerilmektedir. Gerçekten adi konkordatoda komiserlerin rolü ve sorumlulukları çok büyüktür. Tarafsız, işinin ehli, davaya zaman ayırabilecek komiser kurulu tercih sebebidir.   

Komiser kurulu, bir mali müşavir, bir hukukçu ve şirketin iştigal alanından bir uzman ile teşekkül edebilir (misal, konaklama firması için turizm işletmeciliğine vakıf bir komiser). Komiserler süreçte, değerleme uzmanları gibi farklı alanlardan bilirkişilere görevlendirme yapabilirler.

Konkordato, kurtuluş vaadidir ama mucize değildir. Kurtuluşun yolu, bilanço dürüstlüğünden ve iyi niyetten geçer. Mahkeme, komiser, alacaklılar üçgeninde doğru bir proje sunabilen şirket için konkordato sadece bir yargı prosedürü değil, ikinci bir şanstır.”

Adi konkordato yoluna girmek zorunda hisseden okuyucular danışmanlık almak için e-posta ile ulaşabilirler.



[1] Kanun şirket alacaklılarını üçe ayırmıştır: İmtiyazlı alacaklılar (kamu ve işçiler), elinde rehin ve ipotek güvencesi olan alacaklılar, diğer çek-senet veya açık hesap alacaklıları (adi alacaklılar).

Trafo İşletme Sorumluluğu Sözleşmeleri Dijitalleşiyor

Elektrik enerjisini yüksek voltaj kademesinden (>1000 V) alan tüketiciler, bir yüksek gerilim işletme sorumlusu mühendis ile çalışmayı tercih ederlerse, kuvvetli akım tesisleri yönetmeliğine (madde 60) uymuş olacaklarından olası hukuki sorumluluklar bakımından rahatlarlar. Yüksek gerilim tesislerinin tasarımında emniyet katsayısı yüksektir, katı ve oturmuş kurallara uyulur. Böyle de olsa periyodik kontrolleri çok önemlidir ve ihmale gelmez. Kazayı, olmadan engellemek, engellenemiyorsa "biz üstümüze düşeni yaptık" demek titiz işletme yöneticilerinin önceliğidir.  
 
Tesisinizi periyodik olarak ziyaret eden mühendis, "işletme körlüğüne de bir çözüm olabilir" desek, iddialı mı olurdu? Deneyimli bir mühendisin sizin mütevazı (küçük ölçekli) tesisinizde, sizin görüp-duyup kanıksadıklarınızı fark edip bir erken uyarı sistemi gibi çalışması olasıdır. Mühendisiniz ziyaretlerinde, sizin sorunlarınızın çözümüne katkı koyabilir. Personelinizin sorularını yanıtlayabilir, bilmiyorsa araştırıp geri dönebilir. Enerji verimliliği önerileri olabilir. Birikimi olan, paylaşmayı seven mühendisiniz zamanla firmanızın bir çözüm ortağı gibi konumlanır. Yani danışmanlık bu işletme sorumluluğun önemli bir parçasıdır. 
 
Zorunlu muyum? Sorumlu ne iş yapar? Enerjim kesilir mi gibi sorulara arama yaptı iseniz yanıtlar bulmuş olmalısınız. Bizim bu konuyu açma nedenimiz farklı. Mühendisler ve elektrik dağıtım şirketleri, şebekenin sağlığı, kesinti sürelerinin azalması için işbirliğini günden güne arttırmaktalar. Dumanı üstünde bir yeniliğe değinmenin zamanıdır. 
 

YG İşletme Sorumlusu Bildiriminde Yenilikler

Elektrik dağıtım şirketleri, yüksek gerilim işletme sorumlusu mühendisleri, enerji sürekliliği işinde birer partner olarak görmektedir. Gerçekten de işin doğası gereği iletişimin hayati önem taşıdığı durumlar vardır. 2025 yılında UEDAŞ, Çamlıbel EDAŞ, BEDAŞ ve Akdeniz EDAŞ bu konuda önemli bir adım atmıştır. Bu şirketler, kurdukları dijital altyapı ile trafo işletme sorumluluğu tescil ve sözleşmelerinin artık kendi sistemlerine yüklenmesini istemektedirler. Böylece transformatörlü tesislerin mühendisleri sistemde tanınacak, enerji kesme-verme, bakım ve arıza müdahalesi süreçlerinin dijital ortamdan yürütülmesi sağlanacaktır. Diğer dağıtım şirketlerinin de bu dört şirketi takip edeceğini tahmin etmek güç olmaz. Uludağ EDAŞ dışındaki üç şirketin sermaye ortaklık yapısı benzerdir. Bedaş linkine tıklayarak şirketin duyurusuna erişilebilir. Merak edenler için Türkiye'de ELDER üyesi 21 dağıtım şirketi ve sorumluluk bölgeleri aşağıdaki görseldeki gibidir. 
 
     
Dağıtım şirketleri birer ticari sermaye yapısıdır ve ortakları ile yatırımcılarının kârını doğal olarak öncelerler. Bir müşterinin enerjisini kesmek en son tercihleri olsa da Bağlantı ve Sistem Kullanım Yönetmeliği onlara bu hakkı tanır. Dağıtım şirketi, "tehlikeli durum" diyerek işletme sorumlusu olmayan tüketicinin enerjisini kesebilir. 
 
Kullanıcı bağlantısının veya enerjisinin kesilmesi

MADDE 27 – TEİAŞ ve dağıtım şirketi, aşağıda belirtilen şartların herhangi birinin gerçekleşmesi durumunda, kullanıcının tesis ve teçhizatının bağlantısını veya kullanıcının enerjisini kesebilir:

ç) Can ve mal emniyetinin sağlanmasının gerektirdiği durumlar.
 
Dağıtım şirketlerinin önüne EPDK'ca konulmuş, kesinti sürelerini azaltmak, kayıp-kaçağı azaltmak gibi hedefler vardır. Bu hedeflere ulaşmak için "güneş çarığı, çarık ayağı sıkar" misali kurallar sürekli sıkılaşacaktır. Şebeke, enerji kalitesini yükseltmek için işletme sorumluları ile EDAŞ'lar işbirliğine devam edeceklerdir. 

Japonya'da 50 Hz mi 60 Hz mi kullanılır? 

Buraya kadar zahmet edip okuyanlar için biraz ansiklopedik bilgiye yer vermek isteriz. Japonya'da, ülkeyi ikiye böldüğünüzde bir kısmın 50 Hz diğerinin 60 Hz şebeke frekans ile çalıştığını öğrenmek şaşırtıcı idi. Şebekenin kuruluşunda, 1800’lerin sonunda, ülkenin doğusu ve batısında elektrik şebekesinin farklı ithal jeneratörlerle başlaması bunu getirmiştir. Tokyo bölgesinde ilk santraller Alman AEG’den alınmış 50 Hz jeneratörlerle kurulurken, Osaka bölgesinde Amerikan General Electric’in 60 Hz jeneratörleri kullanılmıştır. İki bölge ayrı ayrı büyüyüp genişleyince standartlaşma olamamıştır. Böylece Japonya’nın doğusu bugün hâlâ 50 Hz, batısı ise 60 Hz kullanmaktadır. Bu durum 50-60 Hz bölgeler arasında enerji alışverişini de zorlar. Frekans dönüştürücü istasyonlarla iki sistem birbirine bağlanmıştır ama kapasitesi sınırlıdır. Aşağıdaki görselde Japonya'da görevli özel şirketlerin bölgeleri ve frekans ayrımı gösterilmiştir. 
 
Japon Dağıtım Şirketleri ve frekanslar

TEDAŞ MYD MLZ Şartnameleri

TEDAŞ-MYD Şartnameleri: Nerede Geçerli, Kimi Bağlar?

Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ Strateji Geliştirme Daire Başkanlığına bağlı Şartname Geliştirme Müdürlüğünün görev tanımı, kurum düzenlemelerinde şöyle verilmiştir.

Dağıtım tesislerinde kullanılan ve kullanılması planlanan malzemelere ait teknik şartnameleri hazırlamak ve güncellemek, malzemelerin teknik şartnamelerine, uygulama talimatlarına/standartlarına uygunluklarını kontrol etmek ve yayımlanmasını sağlamak.

Elektrik dağıtım sektöründe “MYD şartnamesi” diye bilinen evrak, bu müdürlükten çıkmaktadır. Önceleri Malzeme Yönetimi ve Satınalma Dairesinin kısaltması olarak “MYD” diye anılan kodlar artık TEDAŞ-MLZ … şeklinde kullanımdadır. Peki bu bizi neden ilgilendiriyor? TEDAŞ eski çalışanı bir meslektaşımın da teyit ettiği üzere, MYD ya da MLZ şartnameleri sektöre gerekli gereksiz dayatılmaktadır. İlgili[1] adresten erişilebilen şartnameleri incelerseniz görev tanımında da geçtiği üzere kapsam, dağıtım tesisleri ile sınırlıdır. TEDAŞ bu şartnameleri, kendi sorumluluğunda olan tesisleri modern, güncel, güvenilir tutmak üzere yayımlar. 

Özel tesisiniz için çekmeceli açık tip devre kesici alacaksınız: MLZ şartnamesinde böyle bir doküman bulamazsınız. Keza ATS, jeneratör veya busbar şartnamesi de yoktur. Sizin yaptığınız fabrika veya otelin içi TEDAŞ’ı ilgilendirmez. TEDAŞ, dağıtım tesisi ile ilgilidir yani TEİAŞ ile aboneler arasında kalan dev yapıyla! Öyleyse MLZ kimi bağlar? Dağıtım şirketlerini, onun yüklenicilerini, dağıtım şirketi ile anlaşarak devir yapmak üzere EDAŞ’a tesis yapan üçüncü tarafları (meşhur 21. madde). Siz, “nasılsa güncel kalan bir şartname var, ben bunu kullanayım, yorulmayayım” derseniz makuldür. Ama orada yazıyor diye tek transformatörlü özel tesisinize 50 A çıkışlı 26 Ah SCADA’lı redresör alırsanız pek "mühendisçe" olmayabilir.

Yaptığınız tesis TEDAŞ şebekesinin bir parçası olmayacaksa kimse sizi MLZ / MYD diye zorlayamaz. Ben fabrikama metal clad LSC2B hücre koyacağım, şartnamesi yok diye kabulden kalacak mıyız? Hayır!

Bu konuya değindikten sonra güncel bir MLZ şartnamesini inceleyerek devam edebiliriz.

İncelediğimiz Bir Örnek Şartname: TEDAŞ-MLZ/96-027.C

Sekonder Röleler Teknik Şartnamesinden alıntı: 

TEDAŞ-MLZ/96-027.C şartnamesi, sistem gerilimi maks. 36 kV’a kadar olan dağıtım şebekelerinin sekonder ölçme, koruma ve kumandasında kullanılmak üzere satın alınacak çeşitli tip ve karakteristikte sekonder rölelerin teknik özelliklerini kapsar. Bu şartnamede bundan sonra sekonder röleler “röleler” olarak anılacaktır[2].  

Şuradaki yazıda değindiğimiz gibi “sekonder koruma” tabiri hatalıdır, röle varsa zaten sekonderden referans alır. Gereksiz kelimeye ne hacet! Bu şartnamenin dördüncü sayfasında koruma rölesi tipleri (fider- fider TR- fider yönetim- fider yönetim (Goose[3])) ve haiz olmaları beklenen koruma fonksiyonları ANSI kodları ile verilmiştir. FKR ve FKR-T tipi rölelerde olması beklenen standart fonksiyonlar şunlardır:  

46, 50/50N, 51/51N, 79, 86, CLP, TCM, BF

Opsiyonel fonksiyonlar ise 37, 49, 68, SEF, REF, HBL2, THD, BC dir. Fazlaca derine girip yazıyı uzatmadan, standart fonksiyonların açıklamasını yapabiliriz:

46: negatif akım bileşeni ve akım dengesizliği işlevidir. 50/51 ani ve gecikmeli aşırı akım korumasını, N harfi topraklı arızaları ifade eder. 79, rölenin kendisinin inisiyatif alıp, açmış bulunan devreyi kapamayı denemesidir (tekrar kapama). 86 kilitleme rölesi kritik durumlarda operatörün elle resetlemesini şart koşan senaryoyu sağlar. CLP, uzun süre enerjisiz kalmış bir fiderin veya yük grubunun, enerji geri geldiğinde aşırı yük çekmesini tolere etmek içindir (Cold Load Pick-up). TCM, rölenin açtırma devresinin bir açma emri gelmezden önce kontrol edilerek çalıştığına emin olunması içindir. Buna karşılık BF veya 50BF, röleden çıkmış bir açma emrinin kesici tarafından uygulanabildiğini denetler.    

Ayar Grubu Kavramı  

Modern rölelerde kullanılan ayar grubu (senaryo) tabirinin meslektaşlarca anlaşılması güç olabilir. Menüde en az iki ayar grubu bulunur ve biz genelde “ikinci neye yarar ki” diye düşünebiliriz. Bu ikinci senaryo, ring şebeke gibi yapılarda oldukça işlevsel olabilir. Diyelim bir A rölesi ring devrenin en başında bulunuyor ve asıl senaryoda birinci ayar grubunuz aktif. Bir acil durumda tersten besleme olanağınız bulunabilir, bu durumda A rölesi bu kez hat sonunda kalacaktır ve farklı açma sürelerine ayarlamak gerekebilir. O anda uzaktan veya local den aktif ayar grubunu 2. olarak seçebilirsiniz. Ayar grubu, hat sonundaki bir TR koruma rölesinde anlamlı değilken fider koruma rölelerinde işe yarayabilir, bundandır ki fider rölelerinde 4 ayar grubu istenmektedir.   

LPCT (Low Power Current Transformer)  

Bu şartnamenin 7. sayfasında “akım bilgisini özel bir trafo vasıtasıyla mV’a dönüştüren düşük güçlü akım trafoları (LPCT) ile çalışan röleler kabul edilmeyecektir” ifadesi vardır. Yani piyasada Schneider ürünlerde rastlanan 22,5 mV transducer li LPCT akım referanslı korumayı TEDAŞ kabul etmez. Farkında oldunuz mu yukarıdaki "MYD şart mıdır?" konusuna bir örnek de budur. Eğer MYD şartı özel tesislere de dayatılsaydı, Schneider’in LPCT’li ürünlerini kullanmanız imkânsız olurdu.

Avrupa Normları 

Rölelerin sağlaması beklenen en önemli standartlar: IEC 60255 (ölçme röleleri ve koruma ekipmanı) ile IEC 61850 ‘dir (dağıtım merkezlerinde kullanılan ekipmanların haberleşme ve yönetilme kolaylığı için protokoller). Rölelerden, muhtelif haberleşme yeteneklerine sahip olmaları, olay ve arıza kaydı tutmaları, ethernet, USB vb. bağlantılar ile yazılım arayüzünden kontrol edilebilmeleri, üzerinde programlanabilir LED sinyali fonksiyonları olması beklenmektedir. 

TEDAŞ, koruma rölesinden yüksek kalite isterken, trip devresinde aynı titizliği göstermekte midir?

Tam bu noktada bir tartışma gündeme getirilebilir. Yayımlanan Tedaş şartnameleri arasında, "ihbar kombinasyonu", "anonsiyatör", "ihbar rölesi", "sinyal lamba kutusu" gibi adlar verilen ürünlere (Revotek, Gepa, Proens, Datakom, Telepro, Orion EE vb.) ilişkin bir düzenleme yoktur. Otuz senedir piyasada olan Schneider hücrelerde SEPAM röle, kesiciye trip (arızadan açma) vermek için aracı bir ekipman kullanmaz. Arızadan açtı ise kendi üzerindeki LED’i yakarak operatörü bilgilendirir. Yerli üretim ürünlerde “ihbar kombinasyonu” denen bir ekipman istisnasız kullanılır (istisna varsa yorumlara yazınız). Bu ürünlerden birinin bağlantı terminalleri aşağıdaki fotoğrafta net görülmektedir. Alttaki kırmızı DIP switchler ile hangi inputun açma vereceğine karar verilmektedir. 

Sinyal göstergeli ihbar rölesi (Ulusoy)
                                                    Arka görünüş 

Modüler hücreler yokken OG merkezlerinde 6-12 gözlü ihbar lambaları kullanılırdı, bu ekipman ona biraz benzer. Şöyle çalışır: röleden, termostattan vb. den gelen açma ve ihbar emirleri bu cihazda (kombinasyonda) toplanır, eğer sinyal açmayı gerektiriyorsa kesiciye "aç emri" buradan geçerek gider, ilgili LED'i de yakar. Bu satırların yazarı, aşırı akım koruma rölesinin trip kontağının da bu röleye girdiği kumanda kontrol şemalarına denk gelmiştir. Bu sakıncalıdır, trip emri başka bir aracı, geciktirici ekipmana girmeden en basit, sade yoldan kesiciye ulaşmalıdır. Bu cihazlar kolayca arızalanabilir (uyması zorunlu bir standarda rastlanamadı) ve trip açma emri kesiciye ulaşmayabilir. Yada DIP switch alarm pozisyonunda unutulabilir.

Aşağıdaki gibi bir kullanım, yani (?) işaretli alarmları da bu cihazın üzerinde göstermeye çalışmak başka sakıncalar doğurabilir.  

İhbar Tablosu / Anonsiyatör

Aşırı akım koruma rölelerinden IEC 60255’e uygunluk, TCM (açma devresi izleme) gibi üst düzey fonksiyonlar istenirken; trip komutunun da geçtiği (doğrusu hiç uğramaması) kritik noktada bir kalite çıtası yoktur. Sizce de bu bir çelişki değil mi? 

Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Lütfen yorumlara yazın. 

Tedaş MYD kime zorunlu?

Endüktif Fabrika Nasıl Kapasitif Ceza Yer?

GES’li Tesislerde Reaktif Ceza Paradoksu

Çok takip edilen bir meslek forumunda ilgi çekici ve hararetli bir tartışma yaşanmış. Genç bir işletmeci, GES ve reaktif oranlar konulu bir konu (topic) açmış. Yanıt veren deneyimli forumcular ile konu sahibi gerilmişler. Foruma yazanlar, konuya yabancı olduklarından olacak (belki daha çok tüketim tarafında yaşadıklarından) birbirlerine destek çıkmış, genç işletmeci yalnız başına kalmış. Bizler, işin yıllardır tüketim tarafında olanlar için bu topicte konuşulanların anlaşılması güç. Adeta fenomen.   

Tesadüfen iki hafta önce bir mühendis arkadaşla da aynı sorunu konuşmuş, üstüne kafa yormuştuk. O da anlam veremiyordu yaşadığına. "Sayaçların, analizörlerin bağlantılarına varıncaya kadar kontrol ettim, fabrikam endüktif olduğu halde kapasitif bedeli ödeyeceğiz (ceza) diyordu. Denemeler yapmıştı, şunları şunları yapınca düzeliyor ama hala kafam basmadı" dedi. 

Endüktif çalışan bir fabrikanın GES’le gün içinde aktif verişe geçtiği anlarda deyim yerinde ise bu fenomen ortaya çıkar (aslında izahı basittir ama bizim "tüketici" algımız buna sebep olur). Bu anlarda sayaç endeksi başka alana yazıldığı için telafisi de kolay değildir. 

Aşağıdaki görsel bu durumu açıklamak için yeterlidir. Aktif - reaktif güç düzleminde,  I'den IV'e dek quadrantlar (çeyrekler) tanımlıdır. OBIS* kodlarından aktif 1.8.0'ı zaten biliyoruz. Verişte, aktif kayıt kod 2.8.0'a yazılır.  

Aktif-reaktif düzlemde 4 kuadrant
                            Görsel I: Dört quadrant ve OBIS* kodları 

Biz "tüketici tarafta yaşayanlar" için hayat en sağdaki iki çeyrekten ibaret (I ve IV). Üstte %20; altta %15'e bakar, ayın sonunu getiririz. Soldaki hayatı -ben dahil- şöyle sandık. Yanılgı tam da buradadır. I.'den II. çeyreğe geçince "endüktif basarmışız" gibi geliyor ama öyle değil, görsele yeniden bakınız, II. çeyrek, 6.8.0 / QC+ ve III. çeyrek 7.8.0 / QL- bölgesi. Biz tam tersi olur gibi hissediyoruz, öyle değil mi? II. çeyrek endüktif değil kapasitif bölgedir. 

II. çeyrekte cos φ açısı işaret değiştirmektedir. P den S yönüne doğru -küçük olan açıyı,- cos φ açısını çizin, I.'de saat yönünün tersi iken II.'de saat yönündedir. IV. çeyrekte de denerseniz saat yönünde olduğu görülür. 

Aktif, reaktif güç düzleminde cosinüs açısı
        Görsel II: Cos φ açısı ve açı yönü
 

GES yokken fabrika, quadrant I' de mutlu, mesut yaşıyordu. GES üretiminin ihtiyaçtan fazla olduğu saat dilimlerinde II. çeyreğe geçilir oldu. Bu çeyrekte                      6.8.0/2.8.0 <%20                 oranı aranır. Bu çeyrekte verişiniz (2.8.0), reaktife nazaran düşük olacağı için oranı yakalamak, birden çok trafolu tesisler için oldukça zorlaşır. Böyle tesislerde verişte, III. çeyrekte yaşamak konforludur. Zira OSB'ler ve diğer dağıtım şirketleri quadrant III'te önünüze bir limit koymazlar.  

Gün içinde ne zaman verişe geçeceğiniz hava durumu, siparişler vb. etkenlere bağlı olacağından (elbet başka otomatik düzenekler de olasıdır) çekişte IV.'de kalmak sizin için emniyetli olandır. Böylece verişte çeyrek III'e kayar, ceza korkusu çekmezsiniz. 

Reaktif panolarda gücü eksilmiş, bozuk kapasitör kademeleri varsa bunları tamir etmek iyi olur. Çekişte, maksimum puantta iken bile sizi kapasitif bölgeye atabilecek kadar kapasitör, emrinize amade kalmalıdır. Ya da inverterleriniz ona göre çalışacak. "Ama öyle yapınca GES üretimimden kaybım oluyor, patrona ne derim?" diyenler olacaktır (işte onlar gerçek işletmeci arkadaşlarımız). Karar sizin. Artık I. çeyrekte %20 gibi "kolay" bir limit yok önümüzde, GES’li tesisler için strateji değiştirmek zorunlu. 

Bu sayfanın ziyaretçileri için büyük tüketicilerde güncel reaktif sınır oranlarını da ayrı ayrı aşağıda vermiş olalım. Tesislerde, inverterlerin bağlandığı bara noktası, akım trafolarının yeri, transformatör sayısı vb. incelikler problemin çözümünü değiştirebilecek ileri aşama detaylar olarak tartışılabilir. Bu konuda yaşadıklarınızı veya çözüm bulamadığınız zorlukları, aşağıda yorum kısmına anonim olarak da yazabilirsiniz (yorumlar incelenmeden yayınlanmaz).  

  • verişte 6.8.0/2.8.0 <%20    
  • çekişte 5.8.0/1.8.0 <%20          
  • çekişte 8.8.0/1.8.0 <%15

 

Not: İlk görselde "total" ifadesi örneğin 1.8.0 = 1.8.1 + 1.8.2 + ..... toplamıdır anlamındadır.   

* OBIS: IEC 62056'da sayaçlar için tanımlanmış kısa kodlar (Object Identification System)  

** Thanks to  https://onemeter.com/blog/obis-code/ for diagram above.