Tüketici Hakem Heyeti ve Mahkemeler, Örnek Olaylar

KETİCİ HAKEM HEYETİ SÜRECİNDEN ÖRNEKLER

Arama motoru sonuçlarından bloga referans verilen konulara bakınca, tüketici hakem heyetinin çalışma şeklinde merak edilenler olduğu görülüyor. Linkten ulaşılabilen düzenleme ile artık hakem heyetlerinin bilirkişi görevlendirme esasları da düzenlendi, asgari ücretleri ilan edildi.

Bu yazıda tüketici mahkemesi dosyalarında ve özel hayatta karşılaştığımız bazı durumları paylaşacağım.

Özel hayatta iki başvuruda iki lehte karar alabildim heyetten. İlkinde bir GSM sağlayıcının hatalı işlemi nedeniyle mobil imza hizmeti alamadım ve noterden onaylı istedikleri taahhütnamenin ücreti çöpe gitti. Hakem heyetine, online işlem merkezi yazışmalarımdan ekran görüntüleri sunarak iddiamı ispat ettim. Heyetin lehinize karar vermesi yetmiyor, işletmeler nakit iadesinde ipe un serebiliyor. GSM devi de öyle yaptı. Yazışmalarda haciz tehdidi yapmak zorunda kaldım ve sonunda geç de olsa iademi aldım.

Diğer konu tekstil ile ilgili. Aldığımız dev marka ürünü eşofman daha ilk giyişte bacak arasında pamuklanma yaptı. Hiç gecikmeden yaptığımız itirazın ardından satıcı firma, "ürün incelemesinden sonuç olumsuz geldi" diyerek tüketici dostu olmadığını gösterdi. Heyete gittik (bu arada gittik desem de heyet başvurularının ikisini de e-devlet üzerinden yaptım, büyük kolaylık). Heyet çok tecrübeli bir tekstil mühendisine görevlendirme yaptı, ürünü kendisine götürdüm inceledi, fotoğraf çekti. Raporunu heyete sundu. Karar, "bedel iadesi" olarak lehimize çıktı. İşletme iade için yine oyalandı, karta iade edeceğiz vs. diyerek vakit kazandı. Yine haciz tehdidi yaparak parayı alabildik.

Karar aleyhinde çıkan firmalar haklı olduğuna güvenirse, heyet kararının iptali için tüketici mahkemesinde dava açabilir. Bu blogun yazarı, yüze yakın olayda tüketici hakem heyeti kararının iptali dosyasına rapor sunmuş bulunmaktadır. Şunu söylemek hatalı olmaz, pandemi öncesinde özellikle şebeke kaynaklı tüketici mağduriyeti başvurularında heyetler, ezbere biçimde daha güçsüz taraf olan tüketici lehine kararlar verdiler. Kararlarını bilirkişi raporu ile desteklemediler, raporlar gerekçelendirilmedi (bazen de kötü bilirkişi raporları ile gerekçelendirildi). Elektrik dağıtım şirketleri, belki emsal karar çıkmasın diye belki kendinden emin oldukları için davaları tereddütsüz açtılar.

Tüketiciler, herşey yolunda diye düşünürken bir davaya taraf olduklarını görünce doğal olarak endişeleniyorlar ve kaybetmeleri halinde zaten ödediği hasar yanında dava masraflarını da ödemekten korkuyorlar. Avukat tutmayı çoğunlukla göze almıyorlar ancak tezlerini de savunmaları şart oluyor. Hâkim, atadığı dava konusu uzman bilirkişiye yerinde inceleme yetkisi, varsa bozulan eşyayı inceleme yetkisi verebiliyor. Değişen parçaları bir süre muhafaza edip atmamak isabetli olmakta.

Baktığımız dosyalarda evde zarar gören TV, klima, buzdolabı vb. beyaz eşyalar çoğunluk oluşturuyor. Tüketicinin elinde, tamir ettirdiği veya yerine yenisini aldığı cihazın servis bakım formu bulunur. Formlar çoğunlukla özensiz hazırlanır. Servisler, kimi zaman kendi sorumluluğunu atmak ya da tüketiciye şirin görünmek için forma, "arızanın şebeke kaynaklı olduğu" notunu düşebiliyor. Arızanın şebekeden olmadığının kesin olduğu hallerde bile kulaktan dolma bilgi ile tazminat alacağını uman tüketici, servisten, “şebeke kaynaklı arıza” notunu forma yazmasını da isteyebilmektedir. Başınıza gelirse formların özenli ve doğru olmasını; şebekeye kusur bulunursa gerekçelendirilmesini mutlaka isteyin.

Şebeke kaynaklı arızalarda vakanın çözümünü kolaylaştıran ve tüketici lehine olan durum, aynı anda zarar gören başka tüketicilerin de oluşu veya aynı adreste birden fazla cihaz hasarı oluşmasıdır. Tüketicinin hedefi, varsa başka zarar gören komşu tüketiciye ulaşarak birlikte hareket etmek ve olayı bir tutanakla imza altına almak olmalıdır.  

Soğutucu kompresörün değişimi ile sonuçlanan buzdolabı vb. arızalarında, Türkiye’de ve dünyada, arıza teşhisinde hatanın sıkça yapılabildiği görülmüştür. Servisler, başka etkenleri ortadan kaldırmadan sağlam kompresörü bilinçli / bilinçsiz değiştirerek tüketiciyi pahalı çözüme mahkûm edebilir. Bir uluslararası istatistiğe göre fabrikaya incelenmek üzere geri dönen kompresörlerin üçte birinde hiç bir yapısal arıza gözlenmemiştir. Bu demektir ki kompresörde zannedilen suç aslında ya gaz devresinde yada yolverme veya kontrol sistemindedir. 

Bir olayda asansör motor sürücüsü değiştirilmiş, servis formuna şebeke kaynaklıdır diye not düşülmüş, hakem heyeti de tüketiciye zararın ödenmesine hükmetmişti. Dava açılınca hâkimin verdiği yerinde inceleme yetkisi ile binaya gittik ve bozulan sürücüyü görmek istedik. Asansör bakım firması biraz oyalandıktan sonra deposuna kaldırdığı sürücüyü teslim etti. Bir elektronikçi arkadaşımla birlikte, atölyesinde sürücüyü söküp inceledik. İçindeki iki baskı devrede de farklı yerlerde ciddi derecede yanıklar vardı, (ana işlemci dahil) delinme yoktu, güç giriş katı tamamen temizdi. Sözde şebeke hasarının dışarıdan bir ısı kaynağı ile homojen biçimde kart üzerinde oluşturulmaya çalışıldığı kanaatine vardık. 

Servis formlarında gerçeğe aykırılık olabilmektedir. Hakkınızı aramak üzere yola çıkarken delillerinize güvenmeniz şarttır.  

* Bir başka örnek olay ve örnek raporu okumak için tıklayabilirsiniz.

Elektrik ve Su Abonelik Sorunları İstisnasında Gevşeme

Elektrik dağıtım şirketleri ile tüketiciler ve belediyeler ile tüketiciler arasında su ve elektrik hizmetinden faydalanma ve bunu en ekonomik tarifeden alma konusunda yaşanan uyuşmazlıklar tüketici mahkemelerinde çözülmektedir. Bir tüketici, yapı kullanma iznini alamadığı keza yapı kayıt belgesi de olmayan meskeninde, şantiye tarifesinden yüksek bedelle su kullanmaktan rahatsız olmuş olacak ki belediyenin şirketine dava açmış. Rapor vermemiz istendi. Konu 3194 sayılı İmar Kanunundaki geçici maddeyi ilgilendiriyor. 26 Temmuz 2008 öncesinde ruhsatlı olan binalar için bir istisna tanınmıştı fakat davacının inşaat ruhsatı 2009 tarihliydi.

Raporu yazdım finalini bağlarken 3194'ün güncel metnini göreyim diye ilgili mevzuatı indirdim oda ne? 😯 2008 olan istisna tarihi 01.07.2022 olmuş. Yanlış mı yazılmış diye düşündüm. Dipnota inince konu anlaşıldı. 01.07.2022'de torba yasa geçmiş. Şöyle;

31887 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan DEVLET MEMURLARI KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA VE 375 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN (Kanun No. 7417, Kabul Tarihi: 01.07.2022)

MADDE 39- 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununun geçici 11 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar” ibaresi “1/7/2022 tarihine kadar” şeklinde, fıkrada yer alan “12/10/2004” ibaresi “31/12/2021” şeklinde değiştirilmiştir.
 

  

Raporu hatalı sunmaktan son anda kurtuldum. Saygıdeğer yasama organımız bir kez daha kırmızı ışıkta geçenlerin yanında olup biz geçmeyenleri enayi yerine koymuş oldu. Aşağıya 3194 geçici madde 11 'in güncel halini ekliyorum. 

 

 

 1/7/2022 tarihine kadar yapı (inşaat) ruhsatı alınmış ve buna göre yapılmış olup, kullanma izni verilmeyen ve alınmayan yapılara; yol, elektrik, su, telefon, kanalizasyon, doğal gaz gibi alt yapı hizmetlerinden birinin veya birkaçının götürüldüğünün belgelenmesi halinde, ilgili yönetmelikler doğrultusunda fenni gereklerin yerine getirilmiş olması ve bu maddenin yayımı tarihinden itibaren başvurulması üzerine,  kullanma izni alınıncaya kadar ilgili mevzuatta tanımlanan ait olduğu abone grubu dikkate alınarak geçici olarak su ve/veya elektrik bağlanabilir. Bu kapsamda, ilgili belediyeden dağıtım şirketlerine elektriğin kesilmesi talebinin söz konusu olması halinde aboneliği iptal edileceğinden, su ve/veya elektrik bağlanması herhangi bir kazanılmış hak teşkil etmez. Ancak, yapı (inşaat) ruhsatı alınmış ve buna göre yapılmış olma şartı 31/12/2021 tarihinden önce yapılmış olan yapılarla ilgili olarak uygulanmaz.(2)

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan abonelikler de ait olduğu gruba dönüştürülür.

 


 

Yıldırım Koruması ve 62305 Standardı

Edit: Eski versiyonu Google botları pek çekici bulmamış olacak ki metni geliştirmeyi denedik.

TSE web sitesinde "yıldırımdan korunma" yazarak yürürlükteki standartları aratırsanız çıkan sonuçlar şöyledir.

TSE yürürlükteki yıldırımdan korunma standartlar
Özeti: IEC 62305 - 62561 - 62858 ve bölümleri ile TS 13709 - 13427 ülkemizde yürürlüktedir (Mayıs 2024). Peki bunlar neyi kapsar? 62561-62858 ve 13427 daha spesifik alanları hedeflemektedir. TS EN 62305, neredeyse tüm Avrupa'da geçerlidir ve 4 bölümüyle hem İngilizce hem Türkçe olarak bu listeye girmiştir.
62305, IEC yani Uluslararası Elektroteknik Komisyonunun (82 üye ülkesi var) standardı iken TS 13709, NFC 17-102'den çeviridir. NFC Fransız standardıdır. 17-102'de tanımlanan "aktif paratoner" tartışmalı bir üründür. 17-102'ye sahip Fransızlar 62305'i dışlamış da değildir.
​Meslektaşlar 62305'in "yuvarlanan küreleri" ni uygulamaktansa birkaç çember ile "kapsama/koruma alanı" çizmeyi tercih ederler. İşte bundandır ülkede resmi kamu ihalelerinde bile -yüzde yüze yakın oranda- hatalı biçimde 62305 uygulanmaz, alternatif kolay çözümlere yönelinir. 

Projenin bir yerinde Avrupalılar varsa mesela hafif raylı sistem işlerinde (trafo binaları), NATO bağlantılı askeri işlerde, bazı TEİAŞ işlerinde 62305 uygulanmaktadır. Sistemin doğrularını maalesef pek az işte görebiliyoruz. Yaşadığım şehirde genişçe bir arterde yaya üst geçidi inşa edildi. Tamamen çelik bir yapı. Mimari tasarım gereği çelik bir borudan yapılmış göğe yükselen ve taşıyıcı (belki de değil) halatların bağlanacağı bir konstrüksiyon var. İnşaat sürüyor ama müteahhit imalatı kaçırmamış, boruyu boyamış üstüne de (...) m yarıçaplı "aktif" paratoneri kondurmuş. İndirme iletkeni de var hem de. Fotoğrafı şöyle.

Metal yapının kendisi indirme iletkenidir

TS EN 62305 uygulamalarında, yukarıda olduğu gibi yapının metal iskeleti varsa yada metal çatı veya metal cephe varsa, yapının iletken materyalleri yıldırım koruma sisteminin birer parçası olarak kullanılabiliyor. Nasıl ki bir metal bayrak direğinin tepesine bir yakalama ucu koyup yanından bakır indirme iletkenini (2 adet 50 mm2 bakır iletken anayasa gibi uygulanır!) döşemeye gerek yoksa, yukarıdaki geçitte de zaten yeterince kalın kesitteki çelik yapı, indirme iletkeni olarak kullanılmalıdır. Geçit iskeletinin tüm metal yapısının elektriksel olarak bağlı olduğundan emin isek, temel pabuçları yapılırken temel topraklamasını da ihmal etmediysek bu yapı zaten mükemmel biçimde 62305'i sağlar. "Yuvarlanan küreler" yöntemi ile ilave korumaya gerek var mı bakılabilir. 

62305, yeni inşa edilen binalarda uygulanması çok da zor olmayan kurallar içermektedir. Yapının risk analizine göre çatılarda ve cephelerde yıldırım isabeti olası yerlere yakalama ucu konur, bunlar uygun fiyatlı metal ürünlerdir. Yaklaşık 20 metre aralıklarla (mesafe tasarımla netleştirilir) en az iki indirme iletkeni tüm yapı çevresi boyunca tesis edilir. Bina temelinin de dahil olduğu bir topraklama sistemine irtibat sağlanır. 10 ohm empedans bile toprak geçişinde yeterli olur. Yakalama ucu olan binalarda iç yıldırımlık denen parafudr/ SPD (surge protection device) ilaveleri ihmal edilmez. 

Kamu projeleri dahil en çok yapılan hatalar şöyledir: Risk analizi yapılmaz, çok sayıda yakalama ucu yerine yüksek direklere sözde "aktif paratoner" tesisi ile "kapsama alanında" kalan alan korunmuş kabul edilir. 50 mm2 galvaniz çelik iletken yeterli iken 100 mm2 bakır iniş yapılır. İnişten sonraki toprak sistemi temelden ayrık yapılır. Metal çatılı yapılara farklı değerlendirme uygulanmaz. Görece alçak katlı bir binaya, daha yüksek bir direk eklenerek riski büyütülürken iç yıldırımlık ihmal edilir (Sayın Hasbi İsmailoğlu hocanın konuya ilişkin görüşlerini kaleme aldığı teknik metne buradan ulaşabilirsiniz).

Sayın Sabri Günaydın'ın eski ama hala güncel çok önemli yazısına şu linkten erişilebiliyor. NFC 17-102'yi ve ESE "pazarlamacılarını" tarihsel gelişimi ile anlatmış sayın Günaydın.

Berlin gezimizde Reichstag çatısına çıkıp etrafı izlerken oradaki 62305 uygulamasını görmek fırsatı bulmuştum. Çatıdaki heykellere minik yakalama uçları ve iletkenleri iliştirilmişti. İki fotoğraf şöyle;

Reichstag çatısında heykeller, 62305 uygulaması

Reichstag çatısında heykeller 2

Bir  başka çatıdan şu detayı çektim. Ardında da parlamento binasının (Reichstag) görünüşü var.
IEC 62305 uygulama örneği
Reichstag Almanya Berlin
Bir şantiyemde İSG danışmanı doçent, yıldırım korumaya takmıştı. Her denetim de eleştiri yazıyordu. Şantiye idari binası korunuyor mu sorusuna evet demek için binanın iki tarafında mevcut direkler arasına gerili iletken ile kesin çözümü uyguladık. Aşağıdaki gibi bir çözümdü.
bacaların 62305 koruması
25 metre açıklıkta o iletken sehim yapıp çamaşır ipi gibi görüntü veriyordu ancak kitap öyle söylüyordu ve en ekonomik çözümdü. 
 
Bunun gibi başka ilgi çekici konular için ziyaret etmeyi unutmayın.

Dikkat! İroni Barındırır

Oturulur durumda olan bir lüks konut projesine keşif incelemesine gitmiştik. Müteahhitin ayıplı, eksik işleri olduğu iddia ediliyordu. Keşif bitti, makul bir süre sonra taslak rapor, kurul üyeleri arasında görüşe sunuldu. İnşaat mühendisi, sözleşme eki teknik şartname maddeleri üzerinden tek tek ilerleyerek, "bu yapılmış, şu eksik" şeklinde tespitlerini yazmıştı. Bir madde dikkatimi çekti. "Asmolen döşeme yapılacaktır." "Yerinde yapıldığı görüldü." İlgili mühendisi aradım, ikaz ettim. "Kripton gezegeninden olduğumuzu bilmemeliler" dedim. Hak verip cümleyi şöyle düzeltti: Bina, yapı denetim firması kontrolünde inşa edildiğinden asmolen döşemenin yapıldığı kabul edildi. Bana kalırsa bu tespitte de sorun var ama en azından "sırrımız" ifşa olmadı.

Bilirkişilik şartları arasında açıkça ilan edilmeyen bir kural vardır. Kripton gezegeninde doğmak. Evet, Clark Kent gibi duvarların, döşemelerin içini görebiliyoruz. Açık-gizli ayıplar asla bizden kaçmaz. İnşaatların imalat geçmişini dahi retrospektif olarak bir bakışta görebiliriz. Ekonomi yanımız da çok güçlüdür. İğneden ipliğe herşeyin rayiç fiyatını geçmişten bugüne ezbere biliriz. İki yıl önce bitmiş, milyon dolarlık villanın kesin hesabını 100 dolara çıkarırız mesela (adam başı yüz ama o kadar da değil).

Aman! Aramızda! 💪

(edit: bu dosyada çok daha çarpıcı olaylar yaşandı, ilk fırsatta başka bir yazıda anlatılacaktır)

Çok özel yetenekli bilirkişiler


İmzasız Bilirkişi Raporu Teslim Etmek

UYAP üzerinden elektronik imza ile bilirkişi raporu teslimi olanağı yokken, raporlar üç nüsha çıktı alınıp ıslak imza edildikten sonra ön bürolardan taratılarak dosyasına girmekte idi. UYAP ile işlemler kolaylaştı ancak alışkanlıklardan vazgeçmek zor oluyor.

5070 sayılı Elektronik İmza Kanunundan alıntıdır; 

Güvenli elektronik imza

MADDE 4.- Güvenli elektronik imza;

a) Münhasıran imza sahibine bağlı olan,

b) Sadece imza sahibinin tasarrufunda bulunan güvenli elektronik imza oluşturma aracı ile oluşturulan,

c) Nitelikli elektronik sertifikaya dayanarak imza sahibinin kimliğinin tespitini sağlayan,

d) İmzalanmış elektronik veride sonradan herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmadığının tespitini sağlayan,

Elektronik imzadır.

Güvenli elektronik imzanın hukukî sonucu ve uygulama alanı

MADDE 5.- Güvenli elektronik imza, elle atılan imza ile aynı hukukî sonucu doğurur

Çoğu bilirkişi MS Word veya Open Office vb. kelime işleme yazılımları ile rapor yazmaya alışkındır. Oysa UYAP'a elektronik imza ile yüklemek için UDE adlı bakanlığın kendi yazılımını kullanmak şart oldu. UYAP dosya editörü adlı yazılım *.udf uzantılı dosyalar üretiyor ve elektronik imza imkanı veriyor. (edit) UDE'nin Word kadar yetenekli bir yazılım olmadığı aşikardır. Word'e alışkın bilirkişiler UDE'ye alışmamakta direniyorlar. Hak vermek de gerekir zira UDE içinde tablo ve fotoğraf düzenlemek daha zor. Üstelik dosya boyutu sınırlamaları da var. 

Bilirkişi arkadaşların zorlukları aşmak için -bence sakıncalı- bir yol bulduklarını sıklıkla görüyorum. Yöntem şöyle: rapor eskiden olduğu gibi Word ile düzenleniyor. İmzalar kısmına bilirkişi isim veya isimleri ile birlikte e-imzalıdır ibaresi yazılıyor. Sonra da PDF formatına dönüştürülüyor. UDE ile bir kapak sayfası hazırlanıyor. "Mahkemenizin ... sayılı dosyasında hazırlanan rapor ekte sunulmaktadır" mealinde bir cümle ile birlikte bu udf uzantılı dosya e-imza edilerek eki PDF asıl raporla birlikte UYAP'a yükleniyor. Kalemdeki katipler de bu şekilde işleme alıyorlar.

Sakıncayı görmüş olmalısınız, asıl raporda ne ıslak, ne de elektronik imza var. Tek kişinin görevli olduğu raporlarda kısmen sakıncası az olabilir, zira kapağı yükleyen kişi ekinden de bizzat sorumludur. Peki ya heyetler? Siz PDF asıl raporda mutabık kaldınız ve udf kapağı imzaladınız diyelim. Peki raporu UYAP'a yükleyecek olan bilirkişi, raporu yüz seksen derece tersine çevirerek yüklerse? Küçük ihtimal de olsa, adaletin arandığı bir sistem buna izin vermemelidir. Daha naif bir ihtimali konuşalım. Rapor, mutabık kalınan haliyle yüklendi diyelim. Tebligattan sonra itirazlar yükseldi ve raporda fahiş bir hata yapıldığı, hatta heyetin bilirkişi kuruluna şikayet edildiği anlaşıldı. Ben bu bilirkişi kurulunda olsam ve "bu raporda mutabık değilim, hatalı halinden sorumlu değilim, rapor değiştirilmiştir" diyerek inkâr etsem başım ağrır mı? 

elektronik imza

Bu sakıncalı metod sanki, içtihatmışçasına kullanılmaya devam ediliyor. İtiraz etseniz "bozguncu" oluyorsunuz. "Yukarı mahallede bir yalan söyle, aşağı mahallede duy kendin inan." Çok tecrübeli bilirkişi arkadaşlar bile bu hataya düşüyor. 

Katipler, hakimler ve bölge bilirkişi kurulları bu sakıncalı hale son vermelidir.

Bundan 3-5 yıl sonra bu sebeple istinaftan, Yargıtay'dan dönen dosyalar olacağına ihtimal vermelisiniz.

TEDAŞ Sigorta Yönergesi

Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.'den işletme hakkı devri alarak işleyişlerini sürdüren EDAŞ'lar ile TEDAŞ arasında düzenlenmiş bir yönerge var. Bu yönergeye aşağıda vereceğim bağlantıdan ulaşılabiliyor.

Peki neyi düzenliyor bu yönerge? Yönergenin amacı açık. Madde 1, imzalanan işletme hakkı devir sözleşmelerinde "Sigorta Yaptırma Yükümlülüğü" şeklinde bir şartın var olduğu anlaşılmakta. İşte bu yönerge de bunla ilgili detayları çözüme kavuşturuyor. 

Madde 2, sigortalanacak kapsamı belirliyor. "... dağıtım tesislerinin işletilebilmesi için varlığı zorunlu bulunan her türlü taşınır ve taşınmazı, yangın, infilak, kaza, yıldırım, zelzele, sel, grev, gösteri ve benzeri toplumsal olaylar, sabotaj, terör eylemleri de dahil olmak üzere dağıtım tesisleri açısından söz konusu olabilecek bütün rizikolara karşı TEDAŞ adına ve lehtarı TEDAŞ olacak şekilde ALL RISK sigortası yaptırılır."

Yani TEDAŞ gün gelip geri teslim alacağı tüm tesisleri sigorta ettiriyor. Peki bunun normal vatandaşı ilgilendirebilecek kısmına gelelim. Madde 8, başlık "Üçüncü Şahısların Uğrayacağı Zarara Karşı Sigorta".  Madde, imtiyaz hakkı devir sözleşmesinin ilgili maddesinde geçen, üçüncü şahısların uğrayacağı zarara karşı sigorta için uygulanacak sigorta poliçeleri -kurumca- tip poliçe haline getirilerek, bu poliçelerin yaptırılıp yaptırılmadığı -kurumca- takip edilir, şeklindedir.

Tip sözleşme TEDAŞ tarafından takip edilmekte midir bilinmez ancak açıkça anlaşılıyor ki, TEDAŞ özellikle yıldırım dahil rizikoya karşı sigorta tedbirini EDAŞ'lara aldırıyor, bununla da kalmayıp etkilenen üçüncü şahısları da koruyor. Burada üçüncü şahıstan kasıt tüketici yani dağıtım şirketi müşterisi ise bu poliçeler tüketicinin yıldırım hasarını tazmin etmez mi? 

Tüketici mahkemeleri önüne böyle talepler gelmiş midir? 

Denemeye değer görünüyor ne dersiniz? 

 Bağlantı için tıklayın.

Ulu Manitunun Gözde Mesleği, İnşaat Mühendisliği

Bir inşaat mühendisi ve mimarla heyet halinde keşfe katılmıştık. Eser sözleşmesi ihtilafı, hak ediş, "edemeyiş" mevzuu. UYAP'tan baktım, görevlendirmede heyetimiz iki kişi görünüyor, inşaatçı eksik. Anlaşıldı, kerameti kendinden menkul, yeri doldurulamayan, çok görev almaktan rapor yetiştiremeyen bir zat ile müşerref olmuşuz. Görev ekranı "kilitli" şahsiyetler, kalemin "gözdelerinden" olunca "UYAP hayaleti" olarak keşiflere katılabiliyorlar. Elimde bekleyen iş olmadığından dosyayı ben aldım, çalıştım. Kronolojik olay tablosu, hak ediş tablosu, dosyaya ekli malzeme faturalarının özeti derken raporu inşai kalemler hariç %80-90 teslim durumuna getirdim. Heyetteki arkadaşlarla taslak olarak udf haliyle paylaştım. Mimar dönüş yaptı, "inşai kısmı diğer arkadaş yazacak" eline sağlık dedi. Dosyayı arabamda 15 gün gezdirdikten sonra "inşaatçı arkadaş" aradı ve almak istedi, buluştuk teslim ettim.

Benim taslağı yollamamdan neredeyse 40 gün sonra dosyayı alan bilirkişi aradı. Raporu bitirmiş "teslim edelim" diyor. Udf olarak kapak (şuradaki sakıncalı hâl) "hazırlatmış", elektronik olarak imzalayalım verelim diyor 😮. "Bir bak bakalım mutabık mısın" diye sormak yok. "Yollayın bakalım imla hatasına filan bakayım" diyerek bozuntuya vermemeye çalıştım. Efendim "iki satır varmış beni ilgilendiren" onu kontrol edecekmişim. Aslında niyeti sadece elektronik imzalanacak kapağı mı yollamaktı, belki de öyleydi. "Rapora çok emek vermiştim, boşa gittiyse üzülürüm" dedim. Raporu e-posta ile yolladı. Sinirimden okumadım ama baktım benim udf halinden vazgeçilip "hazreti word"e dönülmüş. Kapak ise udf. Akşam mesaj yazdı baktım mı diye, "yarın bakacağım" dedim. Efendim duruşma tarihi yakınmış da ondan sormuş. 

Ertesi gün baktım duruşma o gün. Teslim süremize ise bir hafta daha var. 30-40 gün boşa geçmiş, duruşmaya bir gün kala acele teslim isteniyordu, direndim. Sözde teslime hazır raporu inceledim. Güzel tarafı, emeklerim boşa gitmemiş, yazdıklarım çoğunlukla kopya ile worde alınmış. Yaptığım tablolar hakkında yorum yok, 8-10 satır inşaat kalemleri hesabı, iki sayfa fotoğraf iliştirilmiş hiç fotoğraf açıklaması yok. Sonuç kısmı özensiz, worde aktarım sırasında akıştaki bütünlük de bozulmuş. Kötü bir rapor olmuş. Kapak sayfası da udf olarak "raporumuz ekte -pdf olarak- sunulmaktadır" şeklinde (bu garabet ve sakınca başka bir yazı da ele alındı).

Rapor benim kurduğum çatı ile -muhtemelen bambaşka biri tarafından- yazılmış. Bana "senin iki satırın var raporda bakılacak" deniyor. "Kapak sayfası hazırlattım" da dediği için sayın mühendis konudan epeyce uzak. Düşüncelerimi e-posta ile heyete ilettim, alternatif teslim yolları sundum, cevap çıkmadı. Oturdum raporu %95 hazır hale getirdim (rapor udf ve tüm pdf ekleri). Neden %95 diyorum? Çünkü hakimin keşifte üstünde ısrarla durduğu bir inşai kalem vardı ve bizim raporumuzda bu konu geçmiyordu. Uyardım ve değinmemiz gerekiyor mu diye sordum. 3-5 gün sonra rapor imzalı olarak geldi. Uyarım ciddiye alınmamıştı ama word'den vazgeçilmişti şükür. O şekilde teslim ettik. Ardından kaç ek rapor daha yazdık? Belki yazarım sonra.

Başlıkta ulu manitu dediğimi unutmadım. Böyle heyetlerde inşaat mühendisi kendisini "lokomotif" zannedebiliyor. Benim rapora attığım imza, sanılıyor ki sadece alanımdaki konuları benle ilişkilendiriyor. Raporun diğer taraflarından inşaatçı dışında kimse sorumlu değil sanki. Adam, konut dışında inşaat görmemiş, senin şantiyelerde geçen 25-30 yılına kıymet vermiyor. Demiyor ki hiyerarşide diğer bilirkişiler ile yerim aynı. Dosyadaki uyuşmazlık hakkında kanaat vermeyen heyetler var. İşleri sadece doğruluğu şüpheli hesaplar yapmak. 

Heyetlerde istişare mekanizması önemlidir. Heyette branşlar arasında alt/üst, önemli/önemsiz ayrımı olmaz. İnşaatçı heyet başkanı değildir. Raporun hepsini yazmak zorunda da değildir. Raporun çoğunu yazmak kimseye inisiyatif kazandırmaz. İmza namustur. Rapor okunmadan imzalanmaz.